TR
  • English
  • Türkçe
  • русский язык
  • українська
  • العربية
  • Deutsch
  • Français
  • español, castellano
  • gör

    Mersin

    Mersin, yüzyıllar boyu Hititler, Frigler, Asurlular, Persler, Makedonyalılar, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular, Karamanoğulları, Ramazanoğulları ve Osmanlı İmparatorluğu gibi birçok farklı medeniyetin kesişme noktası olmuştur.

    Yumuktepe ve Gözlükkule’de yürütülen kazılardaki bulgular, Mersin’in tarih öncesi çağlardan beri önemli bir yerleşim merkezi olduğunu gösterir. “Neolitik Çağ” Mersin şehir merkezinde bulunan Yumuktepe’nin en alt katmanı olarak belirlenmiştir.

    Kızkalesi

    Deniz Kalesi olarak da bilinen Kızkalesi, Mersin sahil şeridinin sembolik yapılarından biridir. Günümüze kadar korunmuş muhteşem duvarları ile Mersin’in Erdemli sahilinde denizin ortasındaki küçük bir ada üzerinde yer alır. Kalenin yapımı ile ilgili çeşitli söylentiler vardır. Burada bulunan yazıta göre kale 1199 yılında I. Leon tarafından yapılmıştır. Ancak, ünlü tarihçi Herodotos’a göre, Korykos adındaki bir Kıbrıs prensi tarafından inşa edilen kaleye ilk olarak onun adı verilmiştir. Strabon, Roma döneminde korsanların kaleyi barınak olarak kullandıklarından bahseder. Tarih boyunca Seleukoslar, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular, Ermeniler, Fransızlar, Karamanoğulları ve Osmanlıların hakimiyeti altına giren Kızkalesi’nin kurulması M.Ö. 4. yüzyıla kadar uzanır. Kalenin kıyıya olan ortalama uzaklığı yaklaşık 600 metredir ve ziyaretçiler kaleye yüzerek veya deniz bisikleti ile gidebilirler. Kızkalesi, 2014 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne dahil edilmiştir. Kızkalesi hakkında anlatılan çok yaygın bir efsane vardır. Efsaneye göre bir kahin krala kızının bir yılan tarafından sokularak öleceğini söyler. Kral kızını kurtarmak için denizin ortasına bir kale inşa eder ve kızını oraya yerleştirir. Bir gün bir sepet üzümün içine gizlenen yılan, yine de kaleye girer ve kızı öldürür. İstanbul’daki Kız Kulesi’nin de benzer bir hikayesi vardır.

    Mersin Arkeoloji Müzesi

    Mersin Arkeoloji Müzesi’nde ziyaretçiler, zemin kattaki zaman tünelinde tarih içinde bir yolculuğa çıkma ve kronolojik sergi salonunda uygarlıkların nasıl geliştiğini izleme fırsatına sahip olurlar. Ayrıca buraya gelen ziyaretçiler, farklı kültürlerdeki ölü gömme (defin) geleneklerini de öğrenirler. Müzeyi gezenler ayrıca etnografik eserler ve Yumuktepe Höyüğü yakınında bulunan Huğ Evi’nin replikasını da görebilirler. Müzede ayrıca Yumuktepe Dolmeni, Soli Pompeipolis Antik Şehri ve Elaiussa Sebaste’den gelen zengin eserlerden oluşan koleksiyonlar sergilenir.

    Tarsus

    Mersin’in Tarsus ilçesi 600 yıllık tarihi mirası ile yıl boyunca birçok ziyaretçiyi ağırlar. Kilikya Uygarlığı'nın merkezi olan Tarsus, kuruluşundan bu yana devam eden yerleşimi ile dünyanın en eski şehirlerden birisidir. Neredeyse insanlık tarihi kadar eski olan bu bölge, Anadolu'nun en önemli inanç merkezleri arasında yer alır. Tarsus aynı zamanda Roma, Bizans ve Osmanlı gibi birçok uygarlığın ve büyük imparatorlukların tarihi anıtlarına ev sahipliği yapar. Eshab-ı Kehf Mağarası (Yedi Uyurlar Mağarası), St. Paul Anıt Müzesi, Danyal Peygamberin Mezarı, Roma Yolu ve Roma Hamamı, Kleopatra Kapısı, Gülek Kalesi, Ulu Cami, tarihi Kırkkaşık Bedesteni, 6. yüzyıldan Justinianus Köprüsü ve tarihi Tarsus evleri, tarih boyunca her zaman bir cazibe merkezi olmuş olan Tarsus’un önde gelen tarihi değerleri arasında yer alır.

    Danyal Peygamberin Mozolesi

    Danyal Peygamber, 2. Babil Kralı Nebukadnesar (MÖ 605-562) zamanında yaşamış, Yahudileri Babil esaretinden ilmi ve kehanetleriyle kurtarmış bir peygamberdir. Rivayete göre; Babil Kralı rüyasında İsrailoğulları’ndan gelecek bir erkek çocuğun kendi tahtını sarsacağını görmesi üzerine İsrailoğulları'ndan doğan erkek çocukların öldürülmesini emreder. Danyal doğduğunda bu kıyımdan ve ölümden kurtulması için dağ başında bir mağaraya bırakılır. Mağarada bir erkek ve bir dişi aslan himayesinde büyüyen Danyal, delikanlı olunca kavmi arasına karışır. Bir kıtlık senesinde Tarsus'a davet edilen Danyal’ın Tarsus'a gelmesiyle buraya bolluk gelir. Bu nedenle de Danyal Babil'e geri gönderilmez. Öldüğünde de Tarsus'ta şimdiki Makam Camisi olarak anılan yere gömülür. Bölgede yapılan kazılar sonucu ortaya çıkartılan mezar 2014 yılından itibaren Danyal Peygamberin Mozolesi olarak ziyarete açılmıştır.

    Eshab-ı Kehf Mağarası

    Tarsus’ta bulunan Eshab-ı Kehf olarak da bilinen Yedi Uyurlar Mağarası ve Cami, Müslüman ve Hristiyan alemi tarafından kutsal sayılır. Efsaneye göre, Rum Hükümdarı Dakyanus (M.Ö. 250 civarı), tek bir tanrıya tapma kararı alan yedi genci, putlara tapmadıkları takdirde cezalandırılacakları konusunda uyarır. Bu yedi inançlı genç, hükümdarın zulmünden kaçarak 300 sene boyunca uyuyacakları bu mağaraya sığınırlar. Hristiyan aleminde her yıl 7 Temmuz’da efsaneyi anma töreni yapılsa da mağara yıl boyunca ziyarete açıktır.

    Kleopatra Kapısı

    Bizans döneminde inşa edilen şehrin etrafını saran surlarının üç kapısı bulunurdu. Dağ Kapısı, Adana Kapısı ve Deniz Kapısı. Tarsus’un bu çok güçlü kapılara sahip surları 1835 yılında, Mısırlı İbrahim Paşa tarafından yıkılmış ve geriye sadece Deniz Kapısı kalmıştı. Efsaneye göre, Mısır’ın meşhur kraliçesi Kleopatra, sevgilisi Romalı General Antonius ile buluşmak için Tarsus’a geldiğinde şehre Deniz Kapısı’ndan giriş yaptı. Bu nedenle buraya Kleopatra Kapısı da denilmektedir.

    St. Paul Anıt Müzesi ve St. Paul Kuyusu

    St. Paul Kilisesi M.Ö. 11 ve 12. yüzyıllarda, aslen Tarsus’ta doğduğu düşünülen Hristiyanlığın önde gelen isimlerinden Aziz Paulus anısına yaptırılmıştır. Kilise, restorasyondan sonra 2001 yılında St. Paul Anıt Müzesi olarak ziyarete açılmıştır. Eski Mersin evlerinin yoğun olduğu bölgede St. Paul'un evi olarak kabul edilen yerin avlusunda bulunan kuyu St. Paul Kuyusu olarak bilinir. Derinliği 38 metre olan kuyunun suyu yaz-kış hiç eksilmez. Kudüs'e hacı olmak için giderken yöreden geçen Hristiyanlar, kutsal sayılan bu kuyu suyundan içerler. St. Paul Kilisesi ve St. Paul Kuyusu UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'nde yer alır. Hristiyanlar tarafından kutsal kabul edilen St. Paul Kilisesi Anıt Müzesi ve St. Paul Kuyusu, önemli dini turizm noktalarından biridir ve her sene bir hac noktası olarak ziyaret edilir.

    Tarsus Müzesi

    Tarsus Müzesi Etnografya ve Arkeoloji Eserleri Salonlarından oluşur. Kalkolitik, Bronz, Demir Çağları ile, Arkaik, Klasik, Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait etnografik ve arkeolojik eserler sergilenir.

    Tarsus Ulu Cami

    Türk İslam sanatının önde gelen eserlerinden biri olan Cami-i Nur olarak da bilinen Tarsus Ulu Cami, Tarsus merkezinde yer alır. 1579 yılında Ramazanoğulları döneminde inşa edilen caminin mimarisi Memlük mimarisinin özelliklerini taşıyan siyah ve beyaz mermerlerle dekore edilmiştir.

    Anemurium Antik Kenti

    Anamur’da bulunan Anemurium Antik Kenti, tarih boyunca pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmıştır. Anemurium’daki ilk yerleşimin kuruluş tarihi bilinmemekle birlikte M.Ö. 4. yüzyılda kurulduğu düşünülmektedir. Tarih boyunca Sasaniler, Persler, Anadolu Selçukluları ve Araplar, Anemurium’u yerleşim alanı olarak seçmişlerdir. Bölgedeki doğal kaynakların ihraç edildiği önemli bir ticaret kenti olmuştur. Kentteki birçok bina bugün hala sağlamdır. Hamamlar, tiyatro ve odeon en görkemli tarihi kalıntılar arasında yer alır. Yaklaşık 350 mezarın bulunduğu nekropol alanı bölgenin en iyi korunmuş alanlarından biridir.

    Kanlıdivane

    Antik çağlarda Kanytella olarak bilinen Kanlıdivane, M.Ö. 2. yüzyılda kurulan Olba Hanedanı’nın antik kenti ve kutsal yerleşim yeridir. Şehir, bir kayanın üzerine oyulmuş antik merdivenlerle ulaşılabilen yaklaşık 60 metre derinliğinde bir çukurun çevresinde yer alır. Bu çukurun büyüklüğü şehrin kutsal olduğunu düşündürtmüş ve bu nedenle tarih boyunca dini bir merkez olmuştur. Bizans İmparatoru II. Theodosius Kanlıdivane’de kutsal bir Hristiyanlık merkezi kurmuştur. Günümüzde, bölgede, ziyaretçiler Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait tapınak, kilise, sarnıç, nekropol ve antik ev kalıntılarını görebilirler. Kanlıdivane’de ayrıca M.Ö. 2. yüzyılda Helenistik bir kule de inşa edilmiştir. Akustik kalitesi nedeni ile günümüzde Uluslararası Mersin Müzik Festivali gibi bazı konser ve etkinlikler Kanlıdivane’de yapılır.

    Mersin Mağaraları ve Çukurları

    Silifke’deki Cennet Cehennem Obrukları, milyonlarca yıl önce mağara duvarlarının çökmesiyle oluşmuştur. Çukurların derinlikleri sırasıyla 70 ve 128 metredir. Ziyaretçiler Cennet Çukuru'nu 450 basamak inerek ziyaret edebilir ancak Cehennem Çukuru'na daha dar ve derin olduğu için sadece dağcılık malzemeleri ile ulaşabilirler. Cehennem Çukuru gözlem terasından görülebilir.

    Narlıkuyu bölgesinde, Cennet Cehennem Çukurları'nın yakınında bulunan Astım Mağarası’nın oluşumu 3. Jeolojik periyoda kadar uzanır. Toplam uzunluğu 200 metre olan mağarada, silika minerallerinin birikmesi ile oluşan ilginç şekilli dev sarkıt ve dikitleri görmek mümkündür. Mağara içindeki nemin yaz aylarında yüzde 85’e, kış aylarında ise yüzde 95’e kadar çıkması nedeni ile havanın astım hastaları için iyi olduğuna inanılır.

    Adını, içinde bulunduğu gölün ayna gibi yansıtmasından alan Aynalıgöl Mağarası’nda Buzul Çağı'ndan kalma sarkıt ve dikitler yer alır. Türkiye’nin en güzel mağaralarından biri olan Aynalıgöl, nefes kesen manzarası ile bir doğa harikasıdır. Mağaranın içindeki gölün derinliği 47 metreye ulaşırken gölün en ilgi çekici özelliği mağara içindeki sarkıt ve dikitlerin gölde de devam etmesidir. 30 milyon yıllık bir zaman diliminde oluşan, 555 metre uzunluğundaki mağara oldukça etkileyicidir. Aynalıgöl, yıl boyunca 20-21°C sıcaklığı ile dalış meraklılarının da ilgisini çeker.

    Soli Pompeiopolis Antik Kenti

    Mezitli’de bulunan Soli Pompeiopolis Antik Kenti (Viranşehir), tarih boyunca birçok uygarlığa ev sahipliği yapmıştır. Güneş anlamına gelen Soli Kenti’nin, ilk olarak olarak M.Ö. 8 ve 7. Yüzyıllarda Rodos adasından gelen Dorlar tarafından kurulduğu kabul edilir. Bu dönemin önemli liman şehirlerinden biri olan Soli, M.S. 1. yüzyılda Roma İmparatorluğu’nun egemenliği altına girer. Tarihin her döneminde canlılığını koruyan antik şehir bugün büyüleyici atmosferi ile fotoğraf meraklılarını ağırlar.

    Alahan Manastırı

    Mut’ta bulunan Alahan Manastırı’nın Toros Dağları'nın yamacında kurulduğu ve Hristiyanlığın yayılması sırasında Aziz Paul ve Barnabas’ın duraklarından biri olduğu düşünülür. Din resmen kabul edildikten sonra MS 4. ve 6. yüzyıllar arasında Hristiyanlar tarafından yoğun olarak ziyaret edilen bir hac merkezi olmuştur. Manastırın erken dönem Hristiyanlık ve Bizans Mimarisini yansıtan, biri yıkılmış diğeri hala ayakta olan iki kilisesi vardır. Kilise, günümüzde müze olarak ziyaret edilebilir. Manastırda ayrıca vaftizhane, hamam ve bazı konaklama tesisleri de yer alır. Alahan Manastırı 2000 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne dahil edilmiştir.

    Uzuncaburç

    Helenistik dönemde Olba Territorium’un dini merkezi olan Uzuncaburç, Roma Döneminde Olba’dan ayrılarak Diokaesareia adıyla özerk hale gelmiştir. Bizans döneminin ardından Türkler buraya, şehrin sembolü olan Helenistik Kule’nin adını vererek “Uzuncaburç” demişlerdir. Günümüzde ziyaretçiler Helenistik Kule, Sütunlu Cadde, Şehir Kapısı, Zeus Olbios Tapınağı, Tyche Tapınağı, antik mezarlık ve antik tiyatro gibi bazı önemli anıtları görebilmektedir.

    Mamure Kalesi

    Mamure Kalesi, Akdeniz kıyısındaki Anamur’un en büyük ve en görkemli kalelerinden biridir. Tarih boyunca birçok farklı medeniyete ev sahipliği yapan Kale, günümüze oldukça iyi korunarak gelmiştir. 1500 yıllık tarihi ile ziyaretçileri büyüleyen Mamure Kalesi, UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde yer alır.

    Yumuktepe Höyüğü

    Yumuktepe Höyüğü arkeologlar için çok önemlidir. Neolitik Çağdan bu yana sürekli üzerinde yaşanan Yumuktepe’nin tarihi MÖ 7000 yılına kadar uzanır. Arkeobotanik analizler sonucu dünyada tarımın başladığı ilk yerlerden biri olduğu anlaşılan Yumuktepe aynı zamanda zeytin ve incirin Akdeniz’deki anavatanıdır. Ayrıca araştırmalar, buğdayın ilk bu bölgede yetiştiğini ve ekmeğin ilk kez burada yapıldığını gösterir. Ziyaretçiler; Mersin Arkeoloji Müzesi’nde, Yumuktepe’den çıkarılan zengin bir koleksiyonu inceleyebilirler.

    Adamkayalar

    Adamkayalar, Toros Dağlarının güney yamaçlarında, arkeologların Olba Territorium olarak adlandırdıkları bölgede Erdemli ve Silifke ilçeleri arasındaki sınırı çizen Şeytan Deresi Kanyonu'nda, Kızkalesi'ne 5 km mesafede yer alır. Gizemini hala koruyan Adam Kayalar; 9 çerçeve içinde 4 kadın, 11 erkek, 2 çocuk, bir dağ keçisi ve bir Roma kartalı figürleri içeren kanyon duvarında yer alan kabartmalardır.

    Narlıkuyu Mozaik Müzesi

    Narlıkuyu, Mersin’den yaklaşık 65 kilometre uzaklıkta, güzel bir koydur. Yeraltı sularının denizle birleştiği Narlıkuyu’da ziyaretçiler bölgenin serinletici ve berrak sularında yüzmenin keyfini çıkarırlar. Orta Çağ’da Porto Calamie olarak bilinen bu yerleşimde, MS4. Yüzyılda yapılmış harika bir hamam bulunur. Günümüzde bu hamamdan geriye sadece su yalağı ve taban mozaikleri kalmıştır. Narlıkuyu Mozaik Müzesi bu değerli mozaiği korumak ve sergilemek amacıyla kurulmuştur. Siyah, beyaz ve sarı renkli taşlarla oluşturulmuş mozaikte geometrik, yöresel kuş ve çiçek motifleri ile antik dönemin baş tanrısı Zeus’un üç kızı Aglaia, Thalia ve Euphrosyne resmedilmiştir.

    Aya Tekla

    Silifke’de bulunan Aya Tekla, Hristiyanlığın ilk dönemlerinde hac merkezi olarak kabul edilmiştir. Efsaneye göre Tekla, St. Paul’den etkilenerek hayatını Hristiyanlığa adamış bir azizeydi. Zulümden kurtulmuş ve bir mağarada saklanmış, öldürülmek üzereyken bu mağarada kaybolmuştur. Hristiyanlar tarafından kutsal kabul edilen mağara, 4. yüzyıldan sonra kiliseye dönüştürülmüştür. Mağaradaki hamam, sarnıç, mezarlık ve duvarlar günümüze kadar gelmiştir.

    Göksu Nehri ve Deltası

    Silifke’de Akdeniz ile buluşan Göksu Nehri, 91 kilometre uzunluğundaki parkuru ile rafting severler için eşsiz bir yerdir. Göksu Nehri’nin Akdeniz’e döküldüğü noktada yer alan Göksu Deltası, 10 bin metrekarelik bir havzaya sahiptir ve dünyanın sayılı kuş göç yollarından biridir. Nadir ve nesli tükenmekte olan kuş türlerine ev sahipliği yapar. Bu nedenle delta, kuş gözlemcileri için de bir cazibe merkezidir. Nadir Mor Gallinül / Sazhorozu (Porphyrioporphyrio) kuşu bölgenin sembolüdür. Deltada flamingolar (Phoenicopterus Ruber) da görülür. Göksu deltası, Caretta Caretta ve Yeşil Kaplumbağa gibi deniz kaplumbağalarının yumurtladığı başlıca yuvalama alanlarından biridir. Delta aynı zamanda birçok endemik bitkiye de ev sahipliği yapar.